S.S.S

Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) duygu düşünce ve davranışları odağına alarak teorisini ve yöntemlerini bunlar üzerine şekillendiren bir terapi modelidir. BDT, tüm psikoterapi modelleri arasında üzerinde en çok araştırma yapılan, pek çok psikolojik problemde etkinliği klinik olarak kanıtlanmış ve sıklıkla kullanılan bir terapi yöntemidir. Psikoterapi sürecinin başlangıç aşamasında danışanın şikayetleri değerlendirilir, üzerine çalışılacak öncelikli alanlar belirlenir ve psikoterapi planı oluşturularak hedeflenen alanlarda çalışmaya başlanır. Danışan ve terapist; birlikte danışanın yaşadığı güçlüklerin arka planındaki düşünce ve davranış örüntülerini açığa çıkararak, mevcut problemin danışanın gündelik yaşantısını nasıl etkilediğini ve danışanın kendine özgü düşünce, duygu, davranış döngülerini keşfederler. Buradan hareketle terapi planına uygun şekilde danışana özgü bilişsel davranışçı müdahaleler uygulanır. Belirtilerin belirli derecede azalması ile birlikte, danışanın hayatında gelecekteki olası nüks ve yinelemeleri önlemek amacıyla da ilave çalışmalar gerçekleştirilir (1). Bilişsel Davranışçı Terapi müdahaleleri başlıca şunlardır; duygu tanıma-bilişleri saptama, sokratik sorgulama, davranış deneyleri, yüzleştirme, modelleme, gevşeme egzersizleri, bilişsel yeniden yapılandırma, aktivite kayıt formları.

Şema Terapi, Jeffrey Young tarafından bilişsel-davranışçı terapi, kişiler arası psikoterapi, Geştalt terapi, psikodinamik terapi, bağlanma ve nesne ilişkileri kuramı gibi birçok teknik ve kuramın bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş bütünleştirici bir psikoterapi yaklaşımıdır. Özellikle narsisistik kişilik bozukluğu ve sınır durum kişilik bozukluğu gibi kronik kişilik bozukluklarına yönelik oluşturulan Şema Terapi günümüzde, kronik depresyon, çocukluk travmaları, yeme bozuklukları, çift çalışmaları ve madde kullanımı gibi klinik problemlerde de uygulanmaktadır. Şema Terapi, özellikle erken dönem yaşantıları neticesinde oluşan ve kişilik özellikleri olarak görülen şemaları, kişilerin kendilerini, başkalarını ve dış dünyayı algılama şekli olarak tanımlamaktadır. Çocukluk dönemlerinde olaylarla baş etmeye yardımcı olan bu şemaların, ilerleyen zamanlarda işlevsellikte bozulmalara yol açabileceği görülmüştür. İlk evrede şema terapisinin hedefi, danışanın kendi şemalarını tespit etmesine ve bu şemaların kökenini anlamasına yardımcı olmaktır. Şema terapisti, değerlendirme süreci içerisinde danışanı şema modeli hakkında eğitir. Danışan bu şekilde uyumsuz baş etme yöntemlerinin ve bu yöntemlerin şemaları nasıl devam ettirdiğinin farkına varır. Değişim aşamasında, yarar/zarar analizi, pasta grafikleri, çok boyutlu değerlendirme ve veri toplanması gibi yöntemlerle işlevsiz düşüncelerin değişimi ve işlevsel düşüncelerin geliştirilmesi konusunda çalışılır. Rol oyunu, sandalye çalışması ve imgelem alıştırmaları gibi tekniklerle danışana, şemaların gelişiminde katkısı olan erken dönem yaşantılarını tekrar deneyimleme ve duygularını ifade etme konusunda alan tanınır. Bu süreç içerisinde danışanın, belli bir olayla tetiklenen şemalara farkındalığının genişlemesi ve belli olaylara verilebilecek daha uygun tepkileri öğrenmesi amaçlanmaktadır

EMDR olarak adını sıkça duyduğumuz psikoterapi yaklaşımının dilimizdeki karşılığı Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme’dir. Bu yaklaşım, 1987 yılında Dr. Francine Shapiro tarafından tesadüfen keşfedilmiştir. Shapiro göz hareketleri uyarımlarının kişide rahatsızlığa sebep olan negatif düşüncelerin şiddetini azalttığını ileri sürmüştür. EMDR, bilişsel ve davranışsal yaklaşımlar ile psikodinamik ekolden unsurlar barındıran bütüncül bir yaklaşımdır. EMDR terapisinde göz hareketleri, işitsel ve bedensel uyarıcılar kullanılarak kişiyi rahatsız eden travmatik anılara ulaşılması sağlanır. Eşzamanlı olarak geri çağırılan travmatik anıya ve bilişsel sürece odaklanılarak işlemleme gerçekleştirilir

Diyalektik davranış terapisi (DDT), Marsha M. Linehan (1993) tarafından geliştirilmiştir (1). DDT yaklaşımın tanımlayıcı özelliği olan diyalektik vurgu; terapinin bütününde ve her seansta önem arz eden kabullenme ve değişimin sentezidir (2). Burada bahsi geçen kabullenme, bireyin pes etmesinden ziyade olumsuz duygu ve düşüncelerini deneyimlemede istekliliği olarak belirtilir (3). Terapinin ilk evresinde, danışanın stabilizasyonu ve davranış kontrolü sağlanması amaçlanır; ikinci evresinde sessiz çaresizliğin (quite desperation), travmatik olmayan duygusal deneyimleme ile değiştirilmesi amaçlanır; üçüncü evredeki terapi hedefi ise danışanın yaşamında devam eden problemlerinin azaltılmasıdır; son evrede ise danışanın deneyimlediği tamamlanmamışlık algısı çözümlenerek, danışanın kendini gerçekleştirmesine engel olan davranışlar ele alınır (2). Terapi sürecinde kullanılan teknikler ise; duyguların düzenlenmesi, strese karşı tolerans geliştirme, kişilerarası ilişkilerin geliştirilmesi, yüzleştirme teknikleri ve farkındalık eğitimidir

Steven Hayes ve meslektaşları tarafından geliştirilen, kabul ve kararlılık terapisinin (acceptance and commitment therapy, ACT) temelini bilinçli farkındalık (mindfulness) ve aynı zamanda kabul becerilerini geliştirmeye yönelik müdahaleler oluşturur. Temel kuramsal zeminini, işlevsel bağlamsalcılık (functional contextualism) felsefi yaklaşımı ile dil ve biliş ilişkisin açıklayan ilişkisel çerçeve kuramı (relational frame theory, RFT) oluşturur (1). ACT’de, psikopatolojiyi incelemek adına geliştirilen ve psikolojik katılık adı verilen modelde, birbiriyle karşılıklı etkileşim içinde olan altı tane boyuttan bahsedilir: bilişsel birleşme, yaşantısal kaçınma, an ile temasın kaybolması/geçmiş ve geleceğe bağlanma, kavramlaştırılmış benliğe bağlanma, değerlerden uzaklaşma, kaçınma/ kaçma/ dürtüsellik (2). Bu boyutlarda gelişen psikolojik katılık, bireyin dar bir davranış repertuarı olduğunun göstergesidir ve uzun vadede bireyin değerlerine uygun olmayan davranışlarda bulunmasına sebep olacaktır (1). Terapi sürecinde, bu altı boyut üzerinden yapılan bir vaka ve davranış formülasyonu aynı zamanda danışanın değerleri sayesinde terapide izlenecek yol belirlendikten sonra, çeşitli davranışsal müdahaleler yardımı ile danışanın kendi değerlerine uygun davranışlar sergilemesine olanak tanınarak danışanın psikolojik esnekliğinin artırılması hedeflenir (1). Terapi hedefini gerçekleştirmeye aracı olacak teknikler ise; danışanın davranışsal yaşantılar geçirmesine imkân tanıyan ev ödevleri, bilinçli farkındalık becerileri kazandırılması, değerlerin belirlenmesi, değerler doğrultusunda hedeflerin belirlenmesi, metafor kullanımı, kabul etme becerilerinin artırılması, bilişsel ayrışmaya yönelik uygulamalar şeklinde sıralanabilir

Çözüm Odaklı Kısa Süreli Terapi (ÇOKST) terapinin odağına sorunların çözümünü yerleştiren kısa süreli bir terapi yaklaşımıdır. ÇOKST danışanın sıkıntı duyduğu problemlerin kaynağından daha çok, çözümlerin nasıl geliştirileceğine dikkat eder. Kişinin danışmanıyla kurduğu terapötik ilişkide geçmiş yaşantılardan daha çok şimdiki dönem ve geleceğe yönelik arzulardan bahsedilir. Bu yaklaşımda danışanların içlerinde taşıdıkları potansiyeli en üst düzeye ulaştırmak amaçlanır. Geçmiş yaşantılardaki baş etme potansiyelinden yararlanarak danışanın güçlü yanını keşfetmesi de önemli bir aşamadır. ÇOKST’nin diğer terapi yöntemlerinden ayrılan noktalarından bir diğeri de terapi süreci boyunca danışanın kendi çözüm stratejilerini bilen ve geliştiren kişi olarak değerlendirilmesi ve terapistin ise onun çözüm stratejilerini öğrenen kişi olarak değerlendirilmesidir. Çözüm Odaklı Kısa Süreli Terapide bir diğer önemli nokta ise sorunların çözümüne değişim başladığında erişileceği bakış açısıdır. Problemlerin çözülebilmesi için danışanların hayatlarında değişim gereklidir ve bu yaklaşımda terapist bu değişimin gerçekleşmesi sürecine rehberlik eder.

Theraplay, bağlanma, özgüven, başkalarına güven ve neşeli bağlılığı yapılandırma ve geliştirmeye yönelik bir çocuk ve aile terapisidir. Ebeveyn/bakım veren ve çocuk arasındaki eğlenceli ve sağlıklı etkileşimin doğal kalıplarına dayanmasının yanı sıra, kişisel, fiziksel ve eğlencelidir. Theraplay seansları, çocuk ve ebeveyn/bakım veren arasında aktif ve duygusal bir bağlantı yaratarak benliğin değerli ve sevilebilir; ilişkilerin olumlu ve ödüllendirici olarak algılanmasını sağlar. Neşeli oyunlar ve hassas bakımın terapötik faydalarından yararlanan Theraplay, ebeveynin/bakım verenin çocuğu ile olan ilişkinizi güçlendirmeye, bağını ve karşılıklı anlayış duygusunu geliştirmeye odaklanır. Theraplay aracılığıyla, çocukla olan ilişkide kalıcı ve olumsuz olarak görülebilen dinamiği değiştirmek konusunda, terapistin yardımı ile, bu ilişkiden karşılıklı keyif alınıp, birbirine karşı daha duyarlı hale gelinir.

Motivasyonel görüşme, kişilerin kararsızlıklarını keşfetmelerine ve çözmelerine yardımcı olan, böylelikle davranış değişikliği ortaya çıkarma konusunda yönlendirici, danışan merkezli bir görüşmedir.

 

Motivasyonel görüşme, çoğunlukla terapiye yönelik direnci kırmak için destekleyici yöntem olarak geliştirilmiştir. Genellikle terapi sürecindeki dirençler; değişim hakkındaki kararsızlıklar veya tedavinin gerektirdiği hedeflere karşı kararsızlıklar sonucu doğar. Böylece danışanın tedaviye karşı motivasyonu, tedaviye yönelik uzlaşması ve anlayışı arttırılır ve karışıklığı çözümlemesi mümkün olur.

 

Motivasyonel görüşme kişinin değişme veya değişmeme nedenlerini daha iyi anlamasına yardımcı olur. Terapist, kişinin kendi enerjisini kullanır ve değişime yönelik isteğini ortaya çıkarır. Bu nedenle terapist, danışandan önce hazır olmaz, kendi düşüncelerini empoze etmez.

 

Kronik ağrı, diabet, diyet, astım, alkol ve madde bağımlılığı, HIV/AIDS'den korunma, kazaları önleme gibi farklı pek çok alanda danışanların davranışlarını değiştirmede motivayonel görüşmenin etkin olduğu kanıtlanmıştır.

Psikodinamik psikoterapi, Sigmund Freud’un psikanalitik teorileriden başlayarak Erik Erikson, Anna Freud, Carl Jung, Alfred Adler gibi birçok kuramcının teorilerini de içine alarak gelişen bir psikoterapi yaklaşımıdır. Psikanaliz, Ego Psikolojisi, Nesne İlişkileri, Kendilik Psikolojisi gibi kuramlar psikodinamik terapiyi geliştiren ve etkileyen kuramların başında gelmektedir.

 

Psikodinamik yaklaşımda, kişilerin duygu, düşünce ve davranışlarının altında yatan bilinçdışı süreçler ile erken dönem yaşantılara odaklanılır. Terapide terapist ile danışan arasında kurulan terapötik ilişki üzerinden danışanın iç dünyası, kişilerarası ilişkilenme biçimleri, geçmiş yaşantıların bugüne olan etkisi, çeşitli savunma mekanizmalarıyla bilinçdışına itilmiş duygu ve düşünceler ile içsel çatışmalar anlamlandırılır.

 

Psikodinamik terapinin amacı bilinçdışı süreçleri bilinçli hale getirerek iç görü kazanmak, uyum bozucu savunma mekanizmalarını daha işlevsel hale getirmek, kendiliğin bilinmeyen yönlerini keşfetmek, daha olgun ve dengeli bir ego gelişimi sağlamaktır. Aynı zamanda geçmiş ilişki örüntülerinin etkisiyle şekillenen mevcut ilişkilenme biçimlerini keşfederek daha sağlıklı kişilerarası ilişkiler kurulmasına ve tekrarlayan paternlerin çözülmesine yardımcı olmaktır.

 

Psikodinamik terapi her ne kadar psikanalizdeki gibi insan zihnini bilinç, bilinç öncesi ve bilinçdışı gibi üç katman olarak incelese de geleneksel psikanalize göre daha esnek bir uygulamaya sahiptir. Bilinçdışı süreçleri anlamlandırmak için psikanalizde kullanılan serbest çağrışım, terapötik aktarım, yorumlama gibi tekniklerden yararlanılır.

Pragmatik/Eksperiyental (Deneyimsel) Terapi, yakın partnerlerin ilişki sorunlarını çözmelerine, sıkıntıları azaltmalarına, duygusal zekageliştirmelerine ve fiziksel/duygusal bağlantılarını geliştirmelerine yardımcı olmayı amaçlar. Bu yaklaşım, çiftlerin ve ailelerin değişimeihtiyaç duydukları alanları belirlemede ve onları değişime teşvik etmede yöntemler geliştirmek için nörobiyolojik bulguları ve yakınilişkiler üzerinde yürütülen araştırmaları kullanır (Guarnaccia, 2007). Yaklaşım, ilişkinin canlı bir organizma gibi dokuya sahip olduğunu,bu dokuya dokunabilmenin ve dokunun değişebilirliğini oluşturabilmenin önemli olduğunu vurgular (Dokur ve Profeta,2006).

 

Bu yaklaşım ile çalışan terapistler, hem kişilerin bireysel yapılanmalarını, savunmalarını daha iyi anlamak, hem de ilişkiyi etkileyenkonuları çalışmaya teşvik etmek için başlangıçta her bir bireyle ayrı ayrı çalışabilir. Terapist, tarafların kendileri ve birbirleri için uyumsuzveya zararlı olabilecek duygusal tepkilerini fark etmelerine yardımcı olmaya çalışır. Diğer yandan ilişkideki iyi oluş için, taraflara destekolur. Bu yöntemde, tarafların alışkanlıklarının ilişkiye nasıl hizmet ettiği gözlemlenir ve üzerine çalışılır. Yine terapist, geçmiş incinmelerhakkında verimli konuşmalar yapabilmek için ortakların suçlama ve savunmadan kaçınmasına yardımcı olur. Bireysel ve birleşik seanskombinasyonları ile acıya ve/veya incinmiş duygulara tepki olarak daha esnek düşünme ve tepki verme becerisini geliştirmelerineolanak sağlar.

 

Yaklaşım, çiftlerin iletişim zorlukları, yakınlık endişeleri, öfke sorunları, sadakatsizlik ve ebeveynlik çatışmaları gibi ilişki zorluklarıylaçalışır, kimi zaman bu sorunlara ek olarak gelen cinsel işlev bozukluğunu çözmelerine yardımcı olur (Guarnaccia, 2007). Bireyselalışkanlıkları incelemede objektif olabilmesi sebebiyle, ilişkisi olmayan bireyler de bu yaklaşımdan faydalanabilirler.

 

Son olarak, Pragmatik Eksperiyental Terapi yöntemi ile çalışan terapistler, bir veya her iki partnerin ilişkiyi sürdürmek isteyipistemediğinden emin olmadığı çiftlerle de çalışır. Terapi, bireylerin ilişkiye ilişkin duygularını keşfetmeleri ve gelecek için seçeneklerinideğerlendirmeleri adına güvenli bir ortam sağlar.

Mindfulness, şimdiki an içerisinde olup bitenlere odaklanmak, odaklanmayı fark etmek ve fark edilen her şeyi sorgulamadan bize ait olduğunu kabul etmektir. Dilimize “Bilinçli Farkındalık” olarak çevrilen bu yöntem Doğu Felsefesi ile Budizme dayanmaktadır ancak din ve kültürel süreçlere bağımlı değildir. Günümüz dünyasında özellikle sağlık ve psikoloji alanlarında sıklıkla kullanılmaktadır. 1980’li yıllarda Jon Kabat-Zinn psikoloji ve geleneksel meditasyon tekniklerini bir araya getirerek Farkındalık Temelli Stres Azaltma Programı’nı (Mindfulness-Based Stress Reduction-MBSR) oluşturmuştur. Bir grup müdahalesi olan MBSR, kişilerin deneyimlediği somatik şikayetlerden daha çok şikayetleriyle olan ilişki desenlerini değiştirmeyi amaçlamıştır. Bu program zamanla zorlayıcı duygu ve durumlar ve stres ile baş etmek için de kullanılmıştır. Bu program kronik ağrı, kaygı ve depresyon yaşayan kişilere de yöneliktir. Doğu felsefesinin başlattığı bu kavram ile psikoloji dünyasının birçok noktası bütünleşmiş ve etkili terapi yöntemleri ortaya çıkmıştır. Bu yöntemlerden biri Bilinçli Farkındalık Temelli Bilişsel Terapi (Mindfulness-Based Cognitive Therapy-MBCT)’dir.

Gottman Çift Terapisi, 1970’lerden günümüze kadar gelen araştırmaları temel alarak, ortak anlam oluşturmak ve çatışmaları yapıcı bir biçimde ele alabilmek için gerekli olan becerileri kazandırmayı hedef alan; John&Julie Gottman tarafından geliştirilen ve etkinliği bilimsel olarak kanıtlanmış bir çift terapisi yaklaşımıdır.

Gottman Çift Terapisi süreci dört aşamadan oluşur. Birinci aşama ilişki değerlendirme sürecidir, ikinci aşama terapi sürecidir, üçüncü aşamada izleme süreci bulunur ve dördüncü aşama sonlandırma süreci olarak adlandırılır. İlişki değerlendirme süreci, kapsamlı değerlendirme araçlarının kullanıldığı ölçümler, yapılandırılmış çift ve bireysel değerlendirme görüşmelerinden oluşur. Bu aşamaların ardından uzman, ilişkiye dair bir değerlendirme sunarak yol haritası çıkarır ve bu görüşmede çift ile beraber yapılacak planlama doğrultusunda terapi sürecine geçilir. Terapi süreci, haftalık olarak belirlenen gün ve saatler doğrultusunda ilişki hedefleri üzerine çalışılarak devam eder. Görüşmeler çift olarak gerçekleştirilir. İlişki değerlendirme sürecinde belirlenen hedeflerin tamamlanması seans sıklığı kademeli şekilde azaltılarak süreç sona erdirilir. Terapi sürecinin sonlandırılmasının ardından çiftlerle 6 ve 12 ay gibi aralıklarla takip görüşmeleri düzenlenir. Takip görüşmelerinde, terapi sonrasında çiftlerin yaşadıkları zorluklar ve olası tekrarları ortadan kaldırmak veya riski azaltmak için gerekli müdahaleler yapılır.

Çift Terapisine Psikobiyolojik Yaklaşım olarak da adlandırılan PACT yaklaşımı, Stan Tatkin tarafından geliştirilmiştir. Bu yaklaşımda çiftlerin, birbirlerinin erken dönem yaşantılarını, bağlanma deneyimlerini, psikobiyolojik regülasyonlarını, beyin ve sinir sistemi gelişimlerini ve bu özelliklerinin ilişkiye yansıma şekillerini anlayarak, altta yatan duygu ve davranışları yönetebilmesi ve bu yolla da sağlıklı ve güçlü birliktelikler kurabilmesi hedeflenir. Stan Tatkin, tüm çiftlerin kavga edebileceğini fakat bunu daha iyi şekilde yapabileceklerini ifade ederek çatışma çözümünün ilişkilerde oldukça önemli bir beceri olduğuna işaret eder. PACT yaklaşımı ile çiftlerin duygulara ve birbirlerinin psikolojik durumlarına nasıl tepki verdikleri birlikte keşfedilerek duygu durumlarını birlikte düzenlemeyi öğrenmeleri üzerine çalışılır. Seans içerisinde terapist, yüz-ses-bedendeki anlık değişimlere odaklanır ve çiftlerden de bu detaylara dikkat etmelerini ister. PACT yöntemi ile çiftlerin güvenli bağlar oluşturmasını etkileyecek durumlar ele alınır; seans içerisinde olaylar ve durumlar yeniden yaşantılanır, uyarılır ve birlikte ele alınır. Bu vesile ile kişilerde seans içerisinde de gözlemlenip tartışılabilecek belirli fizyolojik reaksiyonlar gözlenir. Bu sayede uyarılmaların daha iyi yönetilmesi ve çiftlerin birbirlerini anlama ve çatışma alanında birbirlerine yardımcı olma konusunda daha kuvvetli bağlar kurulması hedeflenir. Anlık tepkileri fark etmek ve anlamaya odaklanmak PACT yaklaşımının temel yöntemlerindendir.

Geçtiğimiz yüzyılda temelleri atılan aile sistemleri terapisinin bakış açısına göre, kişinin getirdiği sorunun tam olarak anlaşılabilmesi için o kişinin ailesindeki yani içinde bulunduğu sistemdeki ilişkilerinin bütünüyle ele alınması, aynı zamanda sorunun sistem içindeki işlevselliğinin incelenmesi gerekmektedir . Bireye odaklanan diğer psikoterapi yaklaşımlarından farklı olarak, bir aile içinde konumlanan bireyin aile etkileşim örüntülerine vurgu yapan aile sistemleri terapisine ait farklı kuramsal bakış açıları mevcuttur. Bunlardan biri olan stratejik aile terapisi, 1960’lı yılların sonuna doğru Jay Haley ve Cloé Madanes tarafından geliştirilmiştir ve terapi süreci; getirilen sorunun ortadan kaldırılması, işlev bozukluğu olan etkileşim örüntülerinin değiştirilmesi, ailedeki hiyerarşik düzenin yeniden organize edilerek daha yararlı aile içi etkileşimler oluşturulması amaçlanarak ilerlemektedir. Pragmatik ve problem-çözme odaklı bir psikoterapi yaklaşımı olan stratejik aile terapisinde; paradoksal müdahale ve direktif kullanımı, değişimin yavaşlatılması, yapar gibi görünmek, semptomun metafor olarak kabul edilmesi gibi teknikler kullanılmaktadır.

Deneyimsel Oyun Terapisi, İlişkisel Oyun Terapisi ve Çocuk Merkezli Oyun Terapisi yaklaşımlarının birleştirilmesi ve geliştirilmesiyle Byron E. Norton ve Carol Crowel Norton tarafından oluşturulmuş, yönlendirmesiz bir oyun terapisi modelidir. Başta travma olmak üzere, bağlanma sorunları, uyku/yemek ve tuvalet problemleri, kaygı bozuklukları, fobiler, çocukluk depresyonu, boşanma sonrası uyum sorunu, psikosomatik ağrılar ve özgüven sorunları gibi durumlar için kullanılan bu yöntemde amaç, çocuğun oyun yoluyla kendini ifade etmesini ve kendini ifade ederken çocuğa kendi hayatının yönetmeni olma alanını sağlamaktır. Deneyimsel Oyun Terapisi, sembolik oyun kurabilme çağında olan 2 ile 11 yaşları arasındaki çocuklar için uygun görülmektedir. Terapist süreç içerisinde çocuğun yaşantılarını, yaşantılarındaki çatışmaları algılama biçimlerini ve bu çatışmalara nasıl çözümler ürettiğini anlamaya çalışır ve çocuğun yarattığı oyundaki rolleri, davranışları ve metaforları çözümler. Oyun oynama konusunda desteklenen ve cesaretlendirilen çocuk bu yönlendirmesiz oyun yoluyla, ilerleyen süreçte problemlerini, korkularını, endişelerini ve hayal kırıklıklarını daha derin bir şekilde anlatma alanına sahip olur.

Bilişsel-Davranışçı Oyun Terapisi, Susan Knell tarafından bilişsel terapinin bir uzantısı olarak, bilişsel-davranışçı terapi tekniklerinin çocuklara da uygulanabilmesi amacıyla geliştirilmiştir. Bilişsel-Davranışçı Oyun Terapisi, kaygı, korku, depresif duygudurum, saldırganlık, travma, sosyal beceri eksikliği, ebeveyn boşanması gibi durumlarda uygulanabilmektedir. Çocuğun zihinsel gelişim düzeyine bağlı olarak terapi, okul öncesi ve okul çağındaki çocuk ve ergenlere uygulanmaktadır. İlk seanslarda terapist, bilişsel süreçlerini (inançlar, düşünceler, benlik algıları) değerlendirmek için çocuğun oyununu gözlemler ve daha sonrası için terapi sürecini yapılandırır. Terapi süreci direktif, hedef odaklı ve öğretici olarak ilerlemektedir. Süreç içerisinde rahatlama egzersizleri, modelleme, rol oyunu, sistematik duyarsızlaştırma, sosyal beceri kazandırma gibi bilişsel davranışçı terapi teknikleri oyun içerisinde uygulanır. Çocuk, oyun yoluyla kendi baş etme stratejilerini fark etme ve yeni stratejilerin bulunması konusunda eğitilir. Bilişsel-Davranışçı Oyun Terapisinde çocuğun işe yaramayan/işlevsiz baş etme stratejileri yerine daha etkili yöntemlerin bulunması ve işlevli baş etme stratejilerinin geliştirilmesi ve çocuğa olumlu benlik algısı kazandırılması hedeflenmektedir.